Aklıma Gelenler - 13

-
Aa
+
a
a
a

Cumhuriyet gazetesinin 29 Ekim 2002 tarihli sayısının 16. sayfasında, “Televole kültürü suça yöneltiyor” başlıklı bir haber yer almıştı. Bu habere göre, psikiyatr Ayhan Akcan televole kültürünün ülkemiz için büyük bir risk oluşturduğunu, bu programlardan en çok dar gelirli yurttaşların etkilendiğini söylemiş, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Edibe Sözen, televole programlarının kitleleri uyutma psikolojisiyle yayınlandığını savunmuş, avukat Cengiz Hortoğlu ise televole programlarıyla sanal bir hayatın yaratıldığını belirterek, bu durumun da aile içinde geçimsizliğe yol açtığını, tüketim kültürünü arttırdığını vurgulamıştı.

Aynı haber şöyle devam etmekteydi:

“Uzmanlar, son yirmi yılda televizyonların en çok izlenen saatlerinde yayımlanan televole programlarının, özellikle dar gelirli gençleri olumsuz yönde etkilediğini belirtti. Magazin programlarının özellikle alt gelir düzeyindeki yurttaşlarda, ahlaki ve sosyolojik çöküntülere yol açtığını ve apolitik bir gençlik yarattığını vurgulayan uzmanlar, bunun da ülke geleceği açısından kaygı verici olduğuna dikkat çektiler. Psikiyatr Ayhan Akcan televole kültürünün ülkemiz için büyük bir risk oluşturduğunu söyledi. Televole programlarından en çok göç edenlerin etkilendiğini söyleyen Akcan, ‘Metropole göç eden kesim medyanın sunduğu her şeyi sünger gibi emiyor. Magazin programlarında gördükleri tiplere benzeyerek kentli olabileceklerini sanıyorlar. Bu gençler, doğru olmayan düşünce akımlarına yöneliyorlar. En sık rastlanan sorunlar ise şiddet, hırsızlık, mafyalaşma eğilimi, hemen tüketme ve antisosyal davranışlar' dedi.

Psikiyatr Doç. Dr. Armağan Samancı da, televole programlarının toplumu pasifize ettiğini ifade ederek, bu programların özellikle 10-25 yaşları arasındaki gençlerin düşüncelerinde kalıcı izler bıraktığını kaydetti. Samancı, 'Ergenlik dönemindeki çocuklar, bu tür programlara ya çok kızıyor ya da kafalarında büyük idoller oluşturuyorlar. Televizyonda izledikleri ünlülerin hayatlarına çok uzak olan dar gelirli kesim, bu kişileri taklit ederek tatmin olma yoluna gidiyor. Ancak, kendi yaşamlarının, ünlülerin yaşam çizgisinden çok uzak olduğunu fark ettiklerinde hiçbir şeyi başaramayacaklarını düşünüp sıkıntı içine giriyorlar. Bıkkınlık başgösteriyor. Bu tür olaylar depresyonla bile sonuçlanabiliyor' dedi."

Editörün Notu: İstanbul'da sabah akşam bindiğim vapurun açıktaki üst kıç kısmında başlatılan kapalı devre TV yayınında üstteki ve benzer görüntüler yer alıyor, yolcular da iki dakika Boğazı seyretmektense ekrana dalıyor. Kamusal alanda da bu fırsatı verdiği için, Şehirhatları İşletmelerine ve Show TV'ye sonsuz teşekkürler.(mk)

Bu habere özellikle dikkat çekmek istedim çünkü, toplumsal nitelik ve niceliğimizi giderek alt düzeylere çekme çabaları artık inanılmaz boyutlara ulaşmış bulunmaktadır. Bu programları hazırlayan kişilerin kültürel seviyelerinin yetersiz olmaları, eğitimin öneminin sadece “laf” olarak algılandığı bir toplumsal parçalanmanın sonuçlarını görebiliyoruz. Bazı TV kanallarının gazino programı seviyesizliğinde yaptıkları sözümona “eğlence” programları “primetime” denilen saatlerde yayınlanırken, eğitim programları geceyarısı saat 02.00 ile 04.00 arasında yayınlanmakta, böylece eğitimli kesim adeta vampirleştirilmeye ve yeraltına gömülmeye çalışılmaktadır.

Kısır politik çekişmeler ve sığ ayak oyunları oynayan kesimler, toplumsal deformasyonun birinci derece sorumlularıdır. Seçim, hiçbir şeyi çözemeyecektir. Toplumsal sorumluluk bilinci, aynı zamanda aydınların ve sanat ile uğraşan gerçek sanatçıların da sorumluluğu ve yönlendirmesiyle çoğunluğa yayıldığı takdirde,

gerçek, sağlıklı ilerleme başlamış demektir. Aksi taktirde seçim, sadece görevi birilerinin yasal yollarla bırakıp diğerinin almasından ibaret bir devir-teslim olmaktan öteye geçemeyecektir.

Devredilecek ve teslim alınacak olan laik Türkiye Cumhuriyeti’mizin Atatürk’ün önderlik ettiği Çağdaş Türkiye’nin tüm yapısıyla eksiksiz oluşumunu tamamlaması için hepimiz elimizden geleni yapmalıyız.